Silkelenmiş pervasızlıklar üzerimden. Issızlığın ortasında bir çoban ateşi, cılız, sönmek üzere. İzliyorum uzaktan, kırmızının tenlerde yarattığı yırtık, kevaşe hıçkırıkların bunalttığı didişmeleri. Yılkı yalnızlığı tadında, ısmarlama gülüşmeler. Avuçlarında sıktığın dikenin direngen çırpınmaları, seni kanatma çabaları. Güdüme aldanmış, dirayetsizliğe kilitlenmiş bezdirmeler. Renklerden ''sarı'' bugün. Ne çabuk geçiyor günler, renkten renge, anlıyor musun? Bu hızı kavrıyor musun? Bilemedin mi? Gelme. Renklerden dün için turuncuyu seçtim. Yanakları bal rengi, gözleri gökyüzü. Kavilleşmiş bugün ''kaypaklık'' ile ''mertlik'' duydun mu iki göz arası mesafede? Duymadın mı? Nicedir barışmışlar, bilemedin mi? Üzül. Sırrını bir başka sırra mı emanet ettin? Açmaz içerisinde açmaz, hırpanilik var bedende taşınır mı? Taşınmaz. Kocamış yarandan kan bile sızmazken dert mi edindin bunu? Yamalı, kangren iniltiler mi yedi bitirdi seni? Bitme. Bugün re
Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme, eşek eşeği beğenir, Hayır var sana kötü demelerinde Ömer Hayyam...