Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu yazı senin için cansuyum...

Ömrümün iflah olmaz durağında, kalp sızıları boğazımda... Geçmek bilmeyen "ah"ların arasında sen ve ben. Mutluluk veren sıkıntılar ya da hüzne boğan neşeler. Seninle böyle olacak, biliyorum. Sıkıntıları paylaştıkça mutlu olacağız, sen yokken ben yokken yine güleceğiz ama hüzünleneceğiz. Bizsizlik küstürecek, acıtacak, hüzünleneceğiz.  Bana bir kirpik mesafesinde olmalısın, bir gülüş uzaklığında. Görmeliyim tek hıçkırıkta benini yanakta. Hissetmeliyim rüzgarda saçlarının kara kokusunu. Yakın olmalısın kısaca. Öyle yakın ki duymalıyım kalp atışlarını gözlerimle. Yakın olmalısın bana. Öyle yakın ki bakışlarının izini sürebilmeliyim kayıp zamanlarda ve öyle yakın olmalısın ki ağladığında sen, gözyaşlarını öpebilmeliyim bana mühürlü dudaklarında... Özgür...

Montevideo'da günbatımı...

Montevideo'da seninle...

''Blogda bir şey eksik, o da olmalıydı'' diye sitem ettin, ben akıl edemedim diye kızdın. O zaman söyleyeyim. Montevideo'da hediye ettiğin yeni hayatım için teşekkür ederim sana. Uruguay'ın tertemiz gökyüzünü, tarih akan sokaklarını eritirken gönlümde eşlik ettiğin için teşekkür ederim. La Pasiva'nın lezzetleri işlerken damaklarımıza, Maldonado'nun eskimişliği, Punta Del Este'nin kumsalları yer etti kalbimizde. Sonra iki sayı kazındı hafızamıza ondokuz ve üçyüzbir. Biliyorsun... Seni bana yazdı Montevideo, beni sana mühürledi. Demek ki bekliyordun benden böyle bir yazı. Anılar her dem taze kalsın, ölümsüzleşsin istedin demek ki. Seni taşıyorum göğüs kafesimin altında, her saniye farkındayım, her atışta, ölümsüz... Affet geç oldu, haklısın. Kutsuyorum seninle geçen her saniyeyi, özlüyorum. Biliyorsun...  

''SEN''

Birkaç cümle de senin için... Sen geldiğin günden bu yana mutluluktan ağrıyan kalbim ve gülümsemekten yorulan yanaklarım için teşekkür ederim. Sana anlatacak uzun bir hikaye yazmıştım çok öncelerden, seni bekliyordu dile gelmek için. Anlatacağım meraklanma. Bir ömür sürecek. Sen geldiğinden bu yana hiç susmayan yalnızlığım benden taşındığı için teşekkür ederim. Sen geldiğin günden bu yana sana bakarken neşeden yanan gözlerim için teşekkür ederim. Senin yanımda olman uğruna ödeyeceğim bedeller ve duymaya devam edeceğim hakaretler için de teşekkür ederim, sabrı öğretiyor, inancımı pekiştiriyor. Alttaki yazıda, ''zaman'' demiştim. Bu yazıda, ''sen'' diyorum. ''Zaman'' ve ''sen''. Sen anlıyorsun ne demek istediğimi değil mi? Sen geldiğin günden bu yana gözlerine bakarken sevgiden nefessiz kalan ciğerlerim için teşekkür ederim. Sen geldiğin günden bu yana yaşam daha çekilir bir hal aldığı için teşekkür ederim. Sen ge

''Zaman'' üzerine

''Zaman'' denilen delici, yok edici, öğütücü döngü ilerliyor hiçbir engele takılmaksızın. Tek hakim, tek güç o aslında neresinden bakarsanız. Henüz onu durdurabilecek bir düzenek icat edemedi ademoğlu. Zamanın gücü karşısında saygıyla eğilirken başlar, aslında çok eziklik hissediyoruz bu önceden planlanmış, önceden sonu belli gidişat karşısında. Efsaneler, ''ölmez otu''nun peşinden koşan kahramanların hazin sonlarını dillendirirken, ölümsüzlük ne kadar yakında iken Gılgamış'ın elinden sonsuzluğu kapan yılana mı intizar etmek gerekir, bilemiyorum. Zaman... Bu beş harfli kelime, kederleri, mutlulukları, sevinçleri, duyguları hapsederken içerisine, insan düşünmeden edemiyor doğrusu ne geniş bir haznen varmış ey zaman... Yarı tanrı insanların vaktinden bugüne yarı şeytan insanların dönemine ne geçti zaman? Neleri götürdün hayattan, ne katıyorsun nefeslere ey zaman? Medusa söyle, sen taşa çevirirken bakışlarınla bedenleri, kestiğinde kafanı Per
En sevdiğim köpek ;) 

Yanımda kal

Çeyrek sevdalar yaşanıyor bu günlerde, yarım kalpler üzerinde. Mutsuz, umutsuz acılar yetişiyor cinai şerefsizliklerin kıyısında. Gümüş rengi kırmızılıklar alırken kangren günlerin yerini sen kokuyor artık Buenos Aires'in loş caddeleri. Işık kırılıyor Sarmiento'nun ağaçlı kaldırımlarında. Her geldiğimde sokağın girişine sözlerin çalınıyor kulağıma, ''çok seviyorum bu sokağı'' diyorsun bana gülen hislerinle. Ayak izlerinle dolu, Rivadavia, Corrientes, Uriburu ve bakışlarınla renkleniyor parkları uçsuz bucaksız bu kentin. Kumrular seni sordu, ''nerede o? su içtik ellerinden'' dediler geçenlerde. Sen gittin, yalnızlık döndü, biliyorsun. Şimdi ayak izlerini arıyorum bu kimsesiz kentin yılgın kaldırımlarında. Sensizliği tattırıyorsun, hiç bitmiyor. Sensiz bırakıyorsun adım adım, bakış bakış, kirpik kirpik...  Bir gün daha geçiyor senden yoksun. Buenos Aires arıyor seni. Sensiz aynı kokmuyor Güerrin, Desnivel. Sanki aynı değil yediğim, içtiğim. Özl