Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yarın galiba...

Silkelenmiş pervasızlıklar üzerimden. Issızlığın ortasında bir çoban ateşi, cılız, sönmek üzere. İzliyorum uzaktan, kırmızının tenlerde yarattığı yırtık, kevaşe hıçkırıkların bunalttığı didişmeleri. Yılkı yalnızlığı tadında, ısmarlama gülüşmeler. Avuçlarında sıktığın dikenin direngen çırpınmaları, seni kanatma çabaları. Güdüme aldanmış, dirayetsizliğe kilitlenmiş bezdirmeler. Renklerden ''sarı'' bugün. Ne çabuk geçiyor günler, renkten renge, anlıyor musun? Bu hızı kavrıyor musun? Bilemedin mi? Gelme. Renklerden dün için turuncuyu seçtim. Yanakları bal rengi, gözleri gökyüzü. Kavilleşmiş bugün ''kaypaklık'' ile ''mertlik'' duydun mu iki göz arası mesafede? Duymadın mı? Nicedir barışmışlar, bilemedin mi? Üzül. Sırrını bir başka sırra mı emanet ettin? Açmaz içerisinde açmaz, hırpanilik var bedende taşınır mı? Taşınmaz. Kocamış yarandan kan bile sızmazken dert mi edindin bunu? Yamalı, kangren iniltiler mi yedi bitirdi seni? Bitme. Bugün re

Dilerim ki...

Üşengeç sonbahar filizleniyor umarsız yollarda ve yollar kapalı her yöne istesen de istemesen de. Sisli, puslu akşamlar, hasret bir damla güneşe. Kuzeyden kararıyor hava, yağmur tadı var gökyüzünde. Gelincik tarlası darmadağın olacak birazdan, nümayiş telaşı dört bir yanda. Hüzün yüzleri gölgeliyor, ısrarlı. Kopacak birazdan sanki kıyamet, gökyüzü allak bullak. Bir kızıllık kesiyor dört bir yanı bir ateş sarısı. Yol derinden akıyor anılara, geçmişe. Her adımda yürek daralıyor, kan akmıyor, tıkanıyor damarlarda. Ağla hadi, boşalsın göz pınarların, tek bir damla kalmasın beddua yüklü bakışlarda. Öylece, kalakalmış hınzır köpürmeler. Yosun bağlamış rüyalarda zehir uzatan ellerine dokunamamayı bile dert edinmeyi paye biçtim kendime. Niran sarmışken dört bir yanı, deva dilenmem kimseden bilesin. Haber gelecek, ulak yolda, peşinde inkarlar, hınçlar, arzular, nihayetler… Sevda bir hurafe mi milyon yılları kaplayan, bölük pörçük? Bir yalanın, kalplerinin kendilerine oynadığı oyunun peşinde koş

Affına sığınıyorum

Efsun basmış, olası felaketlerin gölgesinde tükenen günlerim. Yine kesif bir yalnızlığın kokusu burnumda. Ayaklarıma dolanan mertliğimden geriye kırıntı bırakmayan sıkılgan dakikalarım. ''Git'' demesi kolay duygusuzluk patikalarında şahlanan cesaretim şimdilerde bir incir ağacının dibinde insaf dileniyor dilsiz bakışlardan. Konuşmuyor geceler, gündüzler acımasız. Duvarlara anlatılan hikayelerin sonu gelmiyor, mutlu son mu? Yok. Koskoca bir şehir keyfe keder imkansızlıklara hazır ola durmuş adeta. Tesadüflerin birbiriyle yarıştığı, kimi zaman depreşen, kan kırmızıya kesmiş avunmalar. Dipten gelen savrulmaların esaretinin simgesi oldu kendime yakınmalarım. Unutuyorum yavaş yavaş aşkla bakan bir çift gözün sıcağında erimeyi. Parmaklarımın ucundan sızan kederlerim bile şikayetçi yalnızlığımdan. Umutlarım bile yitirmişken benden umudunu, sızılarımdan çatlamış odamın duvarı. Delirmişlik hali ne zaman son bulur gönlümün? Gözlerim reddediyor ağlamayı bu gece. Ciğerim küflendi