Kaba acılardan süzülmüş incecik sızılar yaşadım son zamanlarda. Delirmekle delirmemek arasındaki ince çizgi üzerinde ayakta durdum uzun süre. Kederle meşgul günlerimde anlayamadığım sıcacık bakışlarını şimdi çalıyorum eski bir fotoğraftan. Yanımda durmuşsun öylece ödünsüz, hesapsız, kitapsız… Bir o kadar mutlu… Boynunda ametist taşından kolyen. Şimdi o fotoğraftan çalıyorum, geçmişin anlamını. Benim için ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor o eski fotoğraf. Acaba elini tutsa mıydım? Tutsa mıydım? Bırakmasa mıydım? Deli akınları, dalgakıranlarda kırılan dingin bir denizim artık. Bazen bir yakamoz parıldıyor üzerimde bazen göğün maviliği. Sen benim maviliğimsin, sonsuz… Hiç bitmesin, hiç bitmesin… Sen gülerken içime akan sıcaklığı özlüyorum yokluğunda. Sonra kokunu getiriyor rüzgar. Kokluyorum havayı. Alışamadım yokluğuna… Alışamadım. Bir daha gitme. Gitme.. Gidersen, ben de taşınırım yüreğimden bilesin. Gözüm dalıyor yine eski fotoğrafa. Müzmin mahpusum acıya, vurgun yemiş zihnim, bula
Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme, eşek eşeği beğenir, Hayır var sana kötü demelerinde Ömer Hayyam...