Ana içeriğe atla

Ayrılıklardan beslenen...

Güneş yakıyor tenimi, eritiyor haddini aşmış isyanlarımı. İliklerime kadar işlemiş
durgunluk hali, yüreksizim. Hırçın sessizliğim, alışagelmiş yılgınlığa eşlik ediyor ruhumda. Taze kalmış bir toprak parçası ya da sancısı hiç tükenmeyen anlamsız, hep çok yaklaştığım ama sürekli ufuk çizgisinde yitişine şahit olduğum mutluluğum…
Kan yerine irin akıyor damarlarımda sanki. Gözlerim kanıyor zaman zaman.
Kulaklarımı tıkıyorum yaşamın çağrısına. Çığlık çığlığa yokluğun, ömrümün boş
koridorlarında çınlıyorsun, bitmiyorsun. İngirdemek seni bir hiçliğe ya da bırakmak
yarattığın boşluğu zor, imkansız unutuluşlara.
Duygularımın çekiştire çekiştire sürüklediği girdaba daha ne kadar direnebilirim?
Umutlarımı taktım bir baştankaranın kanatlarına. Nereye götürdüğünü bile bilmiyorum.
Tek bildiğim, emin olduğum ruhumun ıssız köşelerinde inleyen hislerimin canhıraş
yok oluşu…
Ayrılıklardan beslenen, aşktan yoksunlaşmış ben, kıymeti hiç bilinmemiş kalbimi
emanet ediyorum anılara. Kana kana yaşadığım, şimdi yudum yudum tükettiğim
duygularımı emanet ediyorum günlere, aylara, yıllara.
Vedanın yıkıntı yaratan, derin anlamsızlığı içerisinde debelenen, çaresiz incinmelerim.
Yenilgiyi asilce kabullenmenin tattırdığı hazza vurgun, amansız bitişlerim. Her
kapattığın kapının ardında gücenen ama asla ağlamayan gözlerim.
Affetim seni zaten çok önceleri. Hiç bakılmamış gözlerin, hiç öpülmemiş dudakların ve
hiç tutulmamış ellerinin aşkına affettim seni.
Seviyorum seni, aşığım. Ne zaman biter bilmiyorum. Ben azalıyorum, sevgi çoğalıyor.
Kış geliyor, sevdanın ardı hala bahar, dallarında kırmızı güller. Ben ağlıyorum o
gülüyor, ben kederdeyim o mutlu…
Bir sonsuzluk hali yaratıyor hicranla dolu gönlümde sevgin. Dönüşü olmayan yolların
kenarlarında eskittiğim beklemelerim. Yalnızlık bende ev sahibi anladım.
Gözlerim bağlı bekliyorum mavzer sesini. Tetik düşürürken hislerin, bir nebze
titremedi mi kalbin?
Dedim ya seviyorum seni… Vursan da kırsan da bile bile, isteye isteye düşüyorum her
seferinde gözlerinin pususuna.

Özgür Çoban…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...