Kaba acılardan süzülmüş incecik sızılar yaşadım son zamanlarda. Delirmekle delirmemek
arasındaki ince çizgi üzerinde ayakta durdum uzun süre. Kederle meşgul günlerimde
anlayamadığım sıcacık bakışlarını şimdi çalıyorum eski bir fotoğraftan. Yanımda durmuşsun öylece ödünsüz, hesapsız, kitapsız… Bir o kadar mutlu… Boynunda ametist taşından kolyen.
Şimdi o fotoğraftan çalıyorum, geçmişin anlamını. Benim için ne kadar önemli olduğunu
hatırlatıyor o eski fotoğraf. Acaba elini tutsa mıydım? Tutsa mıydım? Bırakmasa mıydım?
Deli akınları, dalgakıranlarda kırılan dingin bir denizim artık. Bazen bir yakamoz parıldıyor üzerimde bazen göğün maviliği. Sen benim maviliğimsin, sonsuz… Hiç bitmesin, hiç bitmesin…
Sen gülerken içime akan sıcaklığı özlüyorum yokluğunda. Sonra kokunu getiriyor rüzgar.
Kokluyorum havayı. Alışamadım yokluğuna… Alışamadım. Bir daha gitme. Gitme..
Gidersen, ben de taşınırım yüreğimden bilesin.
Gözüm dalıyor yine eski fotoğrafa. Müzmin mahpusum acıya, vurgun yemiş zihnim,
bulanıklaşıyor. Sonra yine sen kalıyorsun geriye. Hep sen kalıyorsun. Benim en gerçeğim sensin. Hani ben bir varım bir yokum, bir oradayım, bir buradayım ya, sen hep varsın. Hep varsın, hep varsın… Akıyorsun gürül gürül içimde. Günlerce, haftalarca, yıllarca özledim seni, bitmedi.
Bu sonbahar senin mevsimin. Toprak zengin. Büyü büyüye bildiğin kadar, serpil, geliş, kök sal yüreğimde. Ama bir daha gitme… Gitme… Bu sonbahar senin mevsimin, yemin ederim
senin mevsimin… Senin mevsimin…
Gitme… Gidersen ben de giderim bilesin. Kim sürgün, kim kalan, kim giden?
Öylece yanımda durmuşsun o eski fotoğrafta mutlusun. Boynunda ametist taşından kolyen…
arasındaki ince çizgi üzerinde ayakta durdum uzun süre. Kederle meşgul günlerimde
anlayamadığım sıcacık bakışlarını şimdi çalıyorum eski bir fotoğraftan. Yanımda durmuşsun öylece ödünsüz, hesapsız, kitapsız… Bir o kadar mutlu… Boynunda ametist taşından kolyen.
Şimdi o fotoğraftan çalıyorum, geçmişin anlamını. Benim için ne kadar önemli olduğunu
hatırlatıyor o eski fotoğraf. Acaba elini tutsa mıydım? Tutsa mıydım? Bırakmasa mıydım?
Deli akınları, dalgakıranlarda kırılan dingin bir denizim artık. Bazen bir yakamoz parıldıyor üzerimde bazen göğün maviliği. Sen benim maviliğimsin, sonsuz… Hiç bitmesin, hiç bitmesin…
Sen gülerken içime akan sıcaklığı özlüyorum yokluğunda. Sonra kokunu getiriyor rüzgar.
Kokluyorum havayı. Alışamadım yokluğuna… Alışamadım. Bir daha gitme. Gitme..
Gidersen, ben de taşınırım yüreğimden bilesin.
Gözüm dalıyor yine eski fotoğrafa. Müzmin mahpusum acıya, vurgun yemiş zihnim,
bulanıklaşıyor. Sonra yine sen kalıyorsun geriye. Hep sen kalıyorsun. Benim en gerçeğim sensin. Hani ben bir varım bir yokum, bir oradayım, bir buradayım ya, sen hep varsın. Hep varsın, hep varsın… Akıyorsun gürül gürül içimde. Günlerce, haftalarca, yıllarca özledim seni, bitmedi.
Bu sonbahar senin mevsimin. Toprak zengin. Büyü büyüye bildiğin kadar, serpil, geliş, kök sal yüreğimde. Ama bir daha gitme… Gitme… Bu sonbahar senin mevsimin, yemin ederim
senin mevsimin… Senin mevsimin…
Gitme… Gidersen ben de giderim bilesin. Kim sürgün, kim kalan, kim giden?
Öylece yanımda durmuşsun o eski fotoğrafta mutlusun. Boynunda ametist taşından kolyen…
Yorumlar