Biliyorsun, güz yağmurları buradan göçeli uzun zaman oldu. Ardından kırlangıçlar, serçeler ve sararmış yapraklar terk etti burayı. Oysa ki kent aynı… Yollar, kaldırımlar, Kızılay, Ulus, Sıhhiye aynı. Ankara’ya sonbahar gelmiyor artık.
Biliyorsun, acılar, sevinçler, hüzünler, umut gitti bu kentten. Ödünsüz, samimiyetsiz duyguların sarıp sarmaladığı, titreyen sokak lambalarının aydınlattığı bu kenti terk etti dudaklardaki son tebessüm.
Gözyaşları ayrıldı bu iklimden. Sahici olmayan, ikircikli bakışlar aldı yerini. Sonra anılar gitti birbiri ardı sıra. Mekanlar eskidi arkasından. Alınan nefesler geri verilmedi bu kente. Sarılan yaralar yeniden kanadı. Kan pıhtıları isyan etti.
Sevgisiz düşler görülmeye başladı bu kentte. Bu kentte hiç bitmedi vedalaşmalar. İnsanlar kuşları özgür bıraktı kafeslerinden. Sonra umarsızca kendi kafeslerini yarattılar. Tellerini sık ördüler, ördüler ki dışarı sızmasın minik hıçkırıklar. Haykırışlar düğümlendi boğazlarda olabildiğince. Yutkunmalara eşlik eden çaresizlik de terk etti yavaş yavaş. Sınırsız teslim oluş başladı. Teslim oluşun ruhlarda yarattığı arsız yansıma da gitti arkasına bile bakmadan.
Peşi sıra insanların arkasından koşturan gölgeler terk etti bu kenti. Dayanamadılar, hırslı hislerin galip gelmesini görmek istemediler.
Sonra rüzgar ayrıldı bu kentten. Giderken yüreklerden imbiklenen sevgileri, güdümsüz aşkları götürdü yanında. Esmedi bir daha, yılgınlıklar asılı kaldı dallarda.
O gitti, bu gitti derken, ruhlar terk etti en son kenti. Şimdi kaldırımlarında boş bedenlerin gezindiği, amaçsız yakarışların yankılandığı bir kentte yaşıyorum.
Çıkarların güzel, temiz duyuşları terörize ettiği bu kenti soluyorum şimdi. Ağlıyorum, aklıma geliyor birden gözyaşları da terk etmişti bu kenti.
Biliyorsun, acılar, sevinçler, hüzünler, umut gitti bu kentten. Ödünsüz, samimiyetsiz duyguların sarıp sarmaladığı, titreyen sokak lambalarının aydınlattığı bu kenti terk etti dudaklardaki son tebessüm.
Gözyaşları ayrıldı bu iklimden. Sahici olmayan, ikircikli bakışlar aldı yerini. Sonra anılar gitti birbiri ardı sıra. Mekanlar eskidi arkasından. Alınan nefesler geri verilmedi bu kente. Sarılan yaralar yeniden kanadı. Kan pıhtıları isyan etti.
Sevgisiz düşler görülmeye başladı bu kentte. Bu kentte hiç bitmedi vedalaşmalar. İnsanlar kuşları özgür bıraktı kafeslerinden. Sonra umarsızca kendi kafeslerini yarattılar. Tellerini sık ördüler, ördüler ki dışarı sızmasın minik hıçkırıklar. Haykırışlar düğümlendi boğazlarda olabildiğince. Yutkunmalara eşlik eden çaresizlik de terk etti yavaş yavaş. Sınırsız teslim oluş başladı. Teslim oluşun ruhlarda yarattığı arsız yansıma da gitti arkasına bile bakmadan.
Peşi sıra insanların arkasından koşturan gölgeler terk etti bu kenti. Dayanamadılar, hırslı hislerin galip gelmesini görmek istemediler.
Sonra rüzgar ayrıldı bu kentten. Giderken yüreklerden imbiklenen sevgileri, güdümsüz aşkları götürdü yanında. Esmedi bir daha, yılgınlıklar asılı kaldı dallarda.
O gitti, bu gitti derken, ruhlar terk etti en son kenti. Şimdi kaldırımlarında boş bedenlerin gezindiği, amaçsız yakarışların yankılandığı bir kentte yaşıyorum.
Çıkarların güzel, temiz duyuşları terörize ettiği bu kenti soluyorum şimdi. Ağlıyorum, aklıma geliyor birden gözyaşları da terk etmişti bu kenti.
Yorumlar