Günlerdir yazıyorum, sürekli sızlanmak, dert edinmek, bağıra çağıra isyan etmek
geliyor içimden. Bir yığın umursamazlık içerisinde çaresizce kimsesizim. Ağlamak ağır
geliyor serde erkeklik var. Giderek anlamsızlaşan, giderek bulanıklaşan vurgun yiyen,
buruk halim. Mukavetinin erdiğini hissetiğim, güçlü nefretlerim. Her adımda giderek
silikleşen renklerim.
''Bir daha ki gelişimde'' diye başlayan cümlelerime olan duyarsızlığın. Sendeki
aldırmaz haller incitmiyor eskisi gibi. Uzun ömürlü bir serkeşliğin tam da orta yerinde duran ben, kalpsizim artık inan. Sadece hüzün yüklüyüm. Uzak diyarların, uzak
yollarında kaybolmuş bir seyyah ya da ne bileyim yıkık bir yol kenarı çeşmesi.
Gözyaşlarımı biriktiriyorum sana. Bir anlamı var mı?
Günlerdir yazıyorum. Yalnızlığın ruhumda yarattığı akisleri takip ediyorum. Cana
geliyor sonra kelimeler, kağıda akıyor birbiri sıra. Delilik biliyorum; alabildiğince, hunharca zorlamak duyguları. Mantığımın bana incecik bir saç teli ile bağlı olduğunu bilmek korkutuyor.
Günlerdir yazıyorum. Klişe hazımsızlıkların çıldırttığı, acıya iman etmeyen bedenlerin tören geçişini izliyorum. Nefret ile sevgi arasında bir yol var mı?
Süngerimsi, bayatlamış, sırlanmış, yaşamsal değerini tüketmiş bir halde içerisinde hiç rüzgar esmeyen bir tünelde yolculuk…
Bir şey söyle, tek bir şey. Ne kadar geç öyle değil mi?
Özgür Çoban
geliyor içimden. Bir yığın umursamazlık içerisinde çaresizce kimsesizim. Ağlamak ağır
geliyor serde erkeklik var. Giderek anlamsızlaşan, giderek bulanıklaşan vurgun yiyen,
buruk halim. Mukavetinin erdiğini hissetiğim, güçlü nefretlerim. Her adımda giderek
silikleşen renklerim.
''Bir daha ki gelişimde'' diye başlayan cümlelerime olan duyarsızlığın. Sendeki
aldırmaz haller incitmiyor eskisi gibi. Uzun ömürlü bir serkeşliğin tam da orta yerinde duran ben, kalpsizim artık inan. Sadece hüzün yüklüyüm. Uzak diyarların, uzak
yollarında kaybolmuş bir seyyah ya da ne bileyim yıkık bir yol kenarı çeşmesi.
Gözyaşlarımı biriktiriyorum sana. Bir anlamı var mı?
Günlerdir yazıyorum. Yalnızlığın ruhumda yarattığı akisleri takip ediyorum. Cana
geliyor sonra kelimeler, kağıda akıyor birbiri sıra. Delilik biliyorum; alabildiğince, hunharca zorlamak duyguları. Mantığımın bana incecik bir saç teli ile bağlı olduğunu bilmek korkutuyor.
Günlerdir yazıyorum. Klişe hazımsızlıkların çıldırttığı, acıya iman etmeyen bedenlerin tören geçişini izliyorum. Nefret ile sevgi arasında bir yol var mı?
Süngerimsi, bayatlamış, sırlanmış, yaşamsal değerini tüketmiş bir halde içerisinde hiç rüzgar esmeyen bir tünelde yolculuk…
Bir şey söyle, tek bir şey. Ne kadar geç öyle değil mi?
Özgür Çoban
Yorumlar