Esrik kabahatların alabildiğince koşuşturduğu kalbine kızgınım. Dinmez pervasızlıkların ve tükenmez pişmanlıkların eritip, tükettiği saflığına inanmak ne kadar zor. Zarif kıskançlıklar içerisinde dönüp dolaşan, hiç yolunu bulamayan kayıp duygular…
Sen ne kadar inkar etsen de hala beni arayan gözlerin. Yüzünden eksilen parıltıyı özlüyorum. Ne kadar kusursuzdun, bense ne kadar hayran. En hırçın geceler kadar siyah saçlara eşlik eden kara gözler. ''Benimsin''… Sonra bir arabanın camından batarken, dertleri de alıp götüren güneş. Hani sen fotoğrafını çekmiştin, masandaydı…
Bir daha batmadı güneş hep asılı kaldı o anda inan.
Üzgünüm… En sırlı, gizli duyguları başkalarına ifşa ederken sen, kızmadım. Duygularına hürmetten başka bir suçum yok bilesin. Umarsızca saçıp savurduğun benliğinin arkasından gözyaşı döküyor musun? Büyüsü bozulmuş gözlerine anlam yüklemeye çalışmak yordu belki beni.
Sen benim el değmemiş, üzerine tek çiğ damlası düşmemiş topraklarımdın. Sanmıştım ki yüzünü aydınlatan o parıltı hep yoldaş sana. Sanmıştım ki sen dalında titreyen bir gonca, hiç kopmayacak, hissiz ellerde, kıymet bilmeyen tenlerde ziyan olmayacak.
Sen bir tarihtin benim için, yazmakla bitmeyecek. Çocukluğumun bekleneni, her gelişinin daha ilk günü gidişinin hüznüne kapıldığımdın.
Bu yazıyı okuyacaksın biliyorum. Bir dileğim var; hatalarını besleyen kimsesizliğini yenmişsindir umarım. Sinsi bir duygusuzluğun içerisinde yaşatmaya çalıştığın sevgi dolu yüreğine saygı duyuyorum.
Keşke sana ''gel'' diyebilsem. Keşke yine senden uzak yıllara mahpus olmasaydım. Keşke buhran dolu günlerinin biricik tesellisi olabilseydim. Bu yıkıntının üzerine yeni bir sevda inşa edebilmek mümkün mü? Damarlarda kan çürümüşken yeniden dönebilir misin bana?
Sana gücenmedim hiç. Dedim ya üzgünüm.
Unutmuyorum hiç, güneş gökyüzünü kızıla keserken çekmiştin fotoğrafını arabamın camından, masandaydı…
Sen ne kadar inkar etsen de hala beni arayan gözlerin. Yüzünden eksilen parıltıyı özlüyorum. Ne kadar kusursuzdun, bense ne kadar hayran. En hırçın geceler kadar siyah saçlara eşlik eden kara gözler. ''Benimsin''… Sonra bir arabanın camından batarken, dertleri de alıp götüren güneş. Hani sen fotoğrafını çekmiştin, masandaydı…
Bir daha batmadı güneş hep asılı kaldı o anda inan.
Üzgünüm… En sırlı, gizli duyguları başkalarına ifşa ederken sen, kızmadım. Duygularına hürmetten başka bir suçum yok bilesin. Umarsızca saçıp savurduğun benliğinin arkasından gözyaşı döküyor musun? Büyüsü bozulmuş gözlerine anlam yüklemeye çalışmak yordu belki beni.
Sen benim el değmemiş, üzerine tek çiğ damlası düşmemiş topraklarımdın. Sanmıştım ki yüzünü aydınlatan o parıltı hep yoldaş sana. Sanmıştım ki sen dalında titreyen bir gonca, hiç kopmayacak, hissiz ellerde, kıymet bilmeyen tenlerde ziyan olmayacak.
Sen bir tarihtin benim için, yazmakla bitmeyecek. Çocukluğumun bekleneni, her gelişinin daha ilk günü gidişinin hüznüne kapıldığımdın.
Bu yazıyı okuyacaksın biliyorum. Bir dileğim var; hatalarını besleyen kimsesizliğini yenmişsindir umarım. Sinsi bir duygusuzluğun içerisinde yaşatmaya çalıştığın sevgi dolu yüreğine saygı duyuyorum.
Keşke sana ''gel'' diyebilsem. Keşke yine senden uzak yıllara mahpus olmasaydım. Keşke buhran dolu günlerinin biricik tesellisi olabilseydim. Bu yıkıntının üzerine yeni bir sevda inşa edebilmek mümkün mü? Damarlarda kan çürümüşken yeniden dönebilir misin bana?
Sana gücenmedim hiç. Dedim ya üzgünüm.
Unutmuyorum hiç, güneş gökyüzünü kızıla keserken çekmiştin fotoğrafını arabamın camından, masandaydı…
Yorumlar