Ana içeriğe atla

geride kalanlara...

Gözyaşlarının anlamını yitirdiği bu köhne, sinmiş zamanlarda, benim için dökülen bir tek damla yaş bile çok değerli. Apansız hayatımın bir kıyısına ilişen sonra apansızca o kıyıdan uğurladığım yüreklerin gidişlerinin yarattığı düğümü çözmeye hiç çalışmadım.
Gidişlerin ardından bir sabah uyandığımda ciğerimde onlardan kalan kırıntıları toplarken yaşadığım sahipsizliğin yaşattığı hicranı da paylaşmadım kimseyle asla. Hayatın özeti ''bulmak'' ve ''kaybetmek'' galiba. Bir çiçeğin üzerinde tutunmaya çalışan minik çiğ tanesinin patlaması ya da kabuk bağlamaya yüz tutmuş yaranın altından sızan ince kan pıhtısı... Anlamı böylesine büyük.
Ciğerinden gele gele, bağıra bağıra kabullenmek gidişleri ne kadar zor. Gidişlerin ruhunda ortaya çıkardığı akislerin incelerek damarlarına sızmasını önlemek için mücadele vermek de zor.
Hayattan adil davranmasını beklemek anlamsız. İnsanın bir ömrü paylaşmayı, bitene kadar aynı yolu yürümeyi amaçladığı eşi, hayat yoldaşı bile zaman gelince çekip gidiyor. Hayat böylesine girintili, çıkıntılı birşey işte.
Bir günah çıkarma ya da geçmişle hesaplaşma amaçlı değil bu yazı. Gözlerden akan tek bir damla yaşı taçlandırmak için yazıldı. Giden tüm kalplerin bir değeri var ve her zaman öyle kalacak.

Mutlulukların kaybedilmemesi dileğiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...