Ana içeriğe atla

İLK...

Bazen seni düşünürken buluyorum kendimi. Onca zamandan sonra yine aklıma gelmen ne kadar garip. Aklımdan geçerken sen dalga dalga unutamamışım yanaklarının arasında gizlediğin sıkılgan, mahçup gülümsemeni.
Çocuk hayallerimizde, mert duygularla süslediğimiz minik aşkımız. Gizlice, sessizce yaşadığımız sevgimiz bizimdi, biz ona aittik.
Acaba sende beni düşünüyor musun? Parmaklarımın ucundan akıp giden kelimelerin ilham perisi olan sen, belki de şu anda çocuğunun saçlarını okşuyorsun. Çok özlüyorum, o yılları, seni, o zaman ki beni. Kirlenmemiş, tertemiz duyguları, billur hisleri. Seni çok seviyordum. Kışın üşüdüğümü anladığında şapkanı benim başıma takmanı, senin soğuktan kızarmış yanaklarına dokunmayı seviyordum. Suçlama kendini, sen bu sevgi için elinden gelin yaptın. Ben, ben mi asla, yapmadım. Beni yıllarca bekledin, bense senin beklediğini bile bile... Yapamadım, bilemiyorum. Bunca yıl sonra kendime itiraf ediyorum seni hep sevdim, özledim. Duygularının kıymetini bilemedim galiba. Anlayamadım seni. Hep "çocukluk aşkı" gözüyle baktım sevgimize. Affedebilecek misin beni?
Hayat bizi başka köşelere savurdu. Sevda yolculuğumun temelinde var olan sen, unutma beni. Sana ömrünün sonuna dek mutluluk diliyorum.
İlk aşk idi bu. Onu belleğin en silinmez yerine hapseden şey de bu olsa gerek. Sana hakettiğin bu yazıyı yıllar sonra yazıyor olmam beni üzmüyor, aksine mutlu ediyor. Minik aşkımızı taçlandırmak istedim minik aşkım. Çünkü yıllar sonra bile beynimin kıvrımlarından sana bu duyguları süzüyor olmakla sonsuz bahtiyarım... Sen benim silgi, tebeşir kokulu okul sıralarından çıkardığım, yüreğimin sıcaklığında erittiğim, biricik, hiç bitmeyecek, bende yaşayacak duygularımın sahibisin.
Pencerelerimiz birbirine bakardı hatırlar mısın? Senin siluetinin pencerenizin camında belirmesini beklerdim saatlerce penceremizin önünde. Hep mutlu biterdi bekleyiş sen de hissederdin, çıkardın cama. Dakikalarca seni izlerdim, küçüktüm daha. Aşıktım sana... Saçlarını savura savura yürüyüşün... Aşıktım sana.
Ailenle gittiğin tatillerden dönüşünü beklemek ne zordu. Gözüm her sabah evinizde, "bir kıpırtı var mı" diye. Geldiğin gün mutluluk zirveye tırmanırdı. Ciğerlerim bir başka teneffüs ederdi havayı, kalbimin heyecanlı çırpınışlarını dışarıdan duyacaklar diye korkardım.
Çok güzeldin, bizim oraların en güzel kızıydın bence. Senden hiç vazgeçemedim ben. Seni aramayı, ellerini yeniden tutabilmeyi o kadar çok istedim ki. Eminim ki sen de beni unutmadın ve ömrün boyunca da unutmayacaksın çünkü ben de senin ilk aşkındım, ilk aşkım.
Son söz, seni yüreğimde yaşatacağım. Yıllar sonra yeniden sığınıyorum sevgine, arınıyorum geçmişin yıpratamadığı temiz duygularımızda.
Ölene dek öpeceğim soğuktan kızaran, gül açmış yanaklarından.

Özgür Çoban

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...