''ÖMÜR'' DENİLEN TİYATRO
Hayat, bazen insanlara değişik sahnelerde sergilenen yeni oyunlarda yeni roller vererek çeşitli sürprizler hazırlıyor. Bilinmeyenin sır olduğu, bilinenlerin ise kimi zaman umut dolu günlere, kimi zaman kişisel girdapların bunaltısına sürüklediği ömürümüzü gün gün bitiriyoruz. Hep beklenen ama hiçbirimizin kavuşamadığı o sorunsuz, sıkıntısız günlerin özlemi ile hayata yumuyoruz çoğu zaman gözlerimizi. Oracıkta, yatakta ölüm meleği Azrail'in ''merhaba''sını beklerken gerçekten ömür bir film şeridi gibi geçiyor mu gözlerimizin önünden? Hatalar, pişmanlıklar, mutluluklar,özlemler, acabalar... Hep yaşamak istenen ama hayallerde küf tutan, bulunsa bile yaşamak için belki yüreğimizde derman bulamayacağımız büyük bir aşkı beklerken ölmek daha acıdır belki de. Göğüs kafesinin arkasında hergün binlerce kez çarpan yüreğin hakkı değil mi (bir kez olsun) ölesiye sevmek? Ya yaşayamadıklarının pişmanlığı doldurursa son nefesinde içini? Umutsuzca özlediğinin o elin sıcaklığını ararsan ya o anda? O zaman etrafında onlarca kişi olsa da yalnız değil misin? Yalnızsın, hem de kendine itiraf edemediğin, çığlık çığlığa haykıramadığın aşkın bile seni terketmiştir artık. ''Bir an ya da bir nefes alımı yanında olabilseydim'' diye düşüneceğin kimseyi arkanda bırakmamalısın o anda yalnızlık hissetmemen için. Çünkü o senin hayat sahnesindeki son rolündür ve hakkını vererek oynamalısın. Vakur, kararlı, yüzünde yılgınlık ifadesi olmadan inmesilin sahnenden, herkes seni ayakta alkışlarken. Kolun, kanadın kırık, başın önde inme o sahneden. O anda sana bakan bir çift gözde, ''neden'' ifadesini görürsen bir dramın baş oyuncusu olarak hatırlanacaksın demektir hep. Dilin döndüğünce anlatmalısın kendini dünyaya. Beni kimse anlamıyor diye düşünme. Çünkü senin gibi, anlaşılmadığını düşünen milyonlarcasıyla dolu dünya. Anlaşılmayan tek şey, son nefeste keşke ''40 yaş daha genç olsaydım''düşüncesinin, gidişinde yarattığı ince alaydır belki. Sen yaşadın, yaşattın, ağlattın, güldürdün. Üzerine düşeni yaptın veya kimine göre yapamadın. Eski günleri, yaşayamadıklarını düşünerek üzülme. Belki de burada yaşayamadıkların için gittiğin yerde yeni fırsatlar verilecek. O anda bile umudunu yitirme. Belki de olabilecek en güzel şey, dudaklarının arasına sıkışıp kalan, ufacık bir tebessüm ile perdenin kapanmasını beklemek. Umudum, o tebessüm senden sonra asılı kalacaktır seni uğurlayanların belleklerinde...
Özgür Çoban....
Hayat, bazen insanlara değişik sahnelerde sergilenen yeni oyunlarda yeni roller vererek çeşitli sürprizler hazırlıyor. Bilinmeyenin sır olduğu, bilinenlerin ise kimi zaman umut dolu günlere, kimi zaman kişisel girdapların bunaltısına sürüklediği ömürümüzü gün gün bitiriyoruz. Hep beklenen ama hiçbirimizin kavuşamadığı o sorunsuz, sıkıntısız günlerin özlemi ile hayata yumuyoruz çoğu zaman gözlerimizi. Oracıkta, yatakta ölüm meleği Azrail'in ''merhaba''sını beklerken gerçekten ömür bir film şeridi gibi geçiyor mu gözlerimizin önünden? Hatalar, pişmanlıklar, mutluluklar,özlemler, acabalar... Hep yaşamak istenen ama hayallerde küf tutan, bulunsa bile yaşamak için belki yüreğimizde derman bulamayacağımız büyük bir aşkı beklerken ölmek daha acıdır belki de. Göğüs kafesinin arkasında hergün binlerce kez çarpan yüreğin hakkı değil mi (bir kez olsun) ölesiye sevmek? Ya yaşayamadıklarının pişmanlığı doldurursa son nefesinde içini? Umutsuzca özlediğinin o elin sıcaklığını ararsan ya o anda? O zaman etrafında onlarca kişi olsa da yalnız değil misin? Yalnızsın, hem de kendine itiraf edemediğin, çığlık çığlığa haykıramadığın aşkın bile seni terketmiştir artık. ''Bir an ya da bir nefes alımı yanında olabilseydim'' diye düşüneceğin kimseyi arkanda bırakmamalısın o anda yalnızlık hissetmemen için. Çünkü o senin hayat sahnesindeki son rolündür ve hakkını vererek oynamalısın. Vakur, kararlı, yüzünde yılgınlık ifadesi olmadan inmesilin sahnenden, herkes seni ayakta alkışlarken. Kolun, kanadın kırık, başın önde inme o sahneden. O anda sana bakan bir çift gözde, ''neden'' ifadesini görürsen bir dramın baş oyuncusu olarak hatırlanacaksın demektir hep. Dilin döndüğünce anlatmalısın kendini dünyaya. Beni kimse anlamıyor diye düşünme. Çünkü senin gibi, anlaşılmadığını düşünen milyonlarcasıyla dolu dünya. Anlaşılmayan tek şey, son nefeste keşke ''40 yaş daha genç olsaydım''düşüncesinin, gidişinde yarattığı ince alaydır belki. Sen yaşadın, yaşattın, ağlattın, güldürdün. Üzerine düşeni yaptın veya kimine göre yapamadın. Eski günleri, yaşayamadıklarını düşünerek üzülme. Belki de burada yaşayamadıkların için gittiğin yerde yeni fırsatlar verilecek. O anda bile umudunu yitirme. Belki de olabilecek en güzel şey, dudaklarının arasına sıkışıp kalan, ufacık bir tebessüm ile perdenin kapanmasını beklemek. Umudum, o tebessüm senden sonra asılı kalacaktır seni uğurlayanların belleklerinde...
Özgür Çoban....
Yorumlar