Ana içeriğe atla

Kalbime...

Ben seni yürümeye çocuktum başladım, hala yürüyorum bitmedin. Bazen mavi yolumsun, bazen kangren... Ben seni yürümeye ağzım süt kokuyordu başladım. Yürürken ağladım bazen, bazen sen oldum bazen ben. Ben seni yürümeye seni yazarak başladım ve seni benim yaptım. Seni yürürken yorulmadım hiç, bıkmadım. Ben seni yürümeye beni koşarken başladım ve hayatımı sana akıttım.
Ben seni yürümeye sen bana ağlarken başladım, gözyaşlarının arasında, hıçkırık karası. Buhranlarımın, karaltılı duygularımın baskıladığı saralı hallerim arasında yürümeye başladım seni, sen simsiyah güneşim kalbime doğarken. Ben seni yürümeye sen beni sızlarken başladım kalbim.
Hatalarınla yüzleşirken sen, onları kabullenirken ben, seni yürümeye başladım, bitmedi.
Bitme kara çiçeğim, her mevsimde gönül bahçemde ol, solma. Ben seni, sen bana hesabını sorarken sensiz yıllarımın yürümeye başladım.
Ben seni yürürken sevmeye başladım kendimi. Sonra sen ben oldun giderek, ben de karıştım sana. Ben beni sana emanet ettim biriciğim, başladım seni yürümeye. Yürüyeceğim, bitmeyecek tasalanma yapayalnız kalsam da...
Ben beni buldum, ben ben oldum seni yürürken. Ben seni yürümeye başladığımda nefes aldım yeniden.
Ben seni yürümeye her saniye, her dakika, her saat, her gün yeniden başladım, bitmedi... Ben seni yürümeye çocuktum başladım, tükenmedin.

Özgür...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...