Ana içeriğe atla

Yabancıyım..


Bir gün, bir gün, bir gün daha... Bir günün daha ışıkları sönüyor, güneş çekiliyor ufuktan. Bir gün daha yabancı yüzlerin ülkesinde, bir gün daha anlamını çözemediğim bakışların ülkesinde. Anlamak ne kadar güç ya da aslında olup biten ne kadar anlamsız. Sürekli yabancısın, burada da orada da... Sen ne kadar bağırırsan bağır, yabancısın kendi topraklarında. Başkalarının topraklarında yabancı olmak yaralamıyor da kendi toprağında, kök saldığın topraklarda ''yabancı'' görülmek, yıkıyor umutlarımı, tarumar ediyor kalbimi.
Bana böyle hissettirenlere intizar ediyorum her gün yüreğimde. Ne var ne yoksa, vatan, bayrak, toprak, din, hepsini mülkiyetine geçirenlere, kendi saflarında millileştirenlere intizar ediyorum her günün sabahında, akşamında, gecesinde.
Biliyorum ki hiç bitmeyecek bu amansız saldırı. Hep, ''ben'', hep ''bana'' diye saldıracaklar üzerimize, ta ki tek damla kan kalmayana kadar damarlarda. Emecekler, kusacaklar kimsesiz geleceğimizi, yoksul umutlarımızı... Çiğneyecekler o kirli ağızlarında tertemiz sevdalarımızı, gözyaşlarımızı, sonra tükürecekler arsızca. Yıldızlarımızı indirecekler gökyüzünden, karartacaklar. Ağzımızda son bir türkü, ''olmasaydı sonumuz böyle''...
Hiç güneş doğmayacak dağların ardından, ırmaklar kin akıyor bu ülkede. Senin kaşın, onun gözü... Ya yürekler, ya sevdalar ya da sevgi... Ön kabuller ve yargılar arasında sıkışıp kalmış sevgi. Yok mu bir çıkış? Kapalı mı tüm yollar, alabildiğince nefret.
Nefretten gidilen hangi yol mutluluk getirdi? Dursun artık bu saldırı. Alın her şey sizin olsun. Tüm makamlar, altın saplı kılıçlar... Açın perdeleri girsin içeri gülümsemeler.
Kalkan yapın kalpleri bu saldırıya karşı. Dursun artık, dursun...

Özgür...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...