Haydi kaç gel artık, gönülsüz, bir tutam çaputa dönüşmüş çıkmazlardan. Rahimler artık kurumuş, çocuğa kesmiyor. Nicedir tek bir bebek ağlamasına hasret kulaklar doyasıya. Binbir kıvrımın içerisinden yol açmaya çalışan esaret düşkünü düşüncelerin bunaltısı sarmışken umutların üzerini kaç gel bilinmezlerden.
Sana verilen yeminler bilmem kaç yüzbin kere bozulurken, sen ödün verme.
Bir ihtilal sancısı ateşi kavururken kendini buhrana vurmuş gökyüzünü, solgun iniltilerin sarıp sarmaladığı kısacık hayatında bir çıkmaz daha mı?
Sütten çekilmiş anaların göğüsleri, bebelerin dudakları çatlamış, umutsuz.
Bilmem daha kaç bin kere daha bozulacak sana verilen yeminler ve sen bilmem daha kaç bin kere yenik düşeceksin kalbinin minikcik duyumsamalarına.
Doğru, yanlış, pişmanlık daha bilmem kaç yüzbin kere bulacak seni ya da terkedecek. Korkacak mısın? Ya da kendini terk et, sal ruhunu umut et, belki bir başka bedende şekil bulur diye.
Eller, kollar bağlanmış, diller susmuş, delilik bu biliyorum. Hayat çıldırmış, yine kontrolsüz bir hemgame arasında çığlıklar kavuşuyor, dinmemiş ızdırapların büyüsüne.
Dallara su yürüyecek birazdan, sürgünler patlayacak kıyılarda. Kalpler, sevdalar gidecek. Kuduracak denizler, köpürecek dalgalar. İnsanların yüzlerine çarpacak kefareti olmayan samimiyetsizlikleri.
Şimdi kent yalnız… En yalnız halini yaşıyor, ödünsüz kimsesizlik. Bahar havasına hasret ciğerlerim. Yumuşacık bir bahar havası, teni ıslatıp geçen ılık, tatlı bir bahar rüzgarı.
Bir bahar daha solusun ciğerlerim Ankara’nın Mayıs havasını. Son bir bahar…
Sana verilen yeminler bilmem kaç yüzbin kere bozulurken, sen ödün verme.
Bir ihtilal sancısı ateşi kavururken kendini buhrana vurmuş gökyüzünü, solgun iniltilerin sarıp sarmaladığı kısacık hayatında bir çıkmaz daha mı?
Sütten çekilmiş anaların göğüsleri, bebelerin dudakları çatlamış, umutsuz.
Bilmem daha kaç bin kere daha bozulacak sana verilen yeminler ve sen bilmem daha kaç bin kere yenik düşeceksin kalbinin minikcik duyumsamalarına.
Doğru, yanlış, pişmanlık daha bilmem kaç yüzbin kere bulacak seni ya da terkedecek. Korkacak mısın? Ya da kendini terk et, sal ruhunu umut et, belki bir başka bedende şekil bulur diye.
Eller, kollar bağlanmış, diller susmuş, delilik bu biliyorum. Hayat çıldırmış, yine kontrolsüz bir hemgame arasında çığlıklar kavuşuyor, dinmemiş ızdırapların büyüsüne.
Dallara su yürüyecek birazdan, sürgünler patlayacak kıyılarda. Kalpler, sevdalar gidecek. Kuduracak denizler, köpürecek dalgalar. İnsanların yüzlerine çarpacak kefareti olmayan samimiyetsizlikleri.
Şimdi kent yalnız… En yalnız halini yaşıyor, ödünsüz kimsesizlik. Bahar havasına hasret ciğerlerim. Yumuşacık bir bahar havası, teni ıslatıp geçen ılık, tatlı bir bahar rüzgarı.
Bir bahar daha solusun ciğerlerim Ankara’nın Mayıs havasını. Son bir bahar…
Yorumlar