Sen geldin, bir cinnet sabahının
ardından çıka geldin. Yürek saralarıyla çevrili, umutsuzluğun hüküm sürdüğü
topraklarıma yağdın simsiyah, mutluluk… Nasıl özlemişim bilemezsin. Kan yeniden
damarlarımda akmaya başladı ve sen güldün. Sadece minik bir gülümseme.
Bilemezdim gücünü, bilemezdim senden akıp gelen o ufacık mutluluğun yeteceğini
yaşamak için.
Sen güldün, ben "ömür" dedim, "nefes" dedim, "sevda" dedim. Sen güldün, ben "aşk" dedim,
kalbim "sen" dedi. Beni affetmeni isteyemem senden. Kaçıp giden onca yılın arkasından bakıyorum mahçup bir gönülle.
Seninle geçen zeytin karası günler, ah o günler… Şimdilerde hasret sarısı
günlerin yarattığı buhranla mücadele ediyorum bilesin.
Gittiğinden bu yana ayak izlerini
sürüyorum kalbimde. Sana kenetlenmiş zihnimin her bir santimi ya da umudumun
kör talihi.
Sen güldün ben öldüm. Sen güldün
yeniden doğdum. Sen güldün ben ağladım, sen güldün ben güldüm.
Bakışlarından yoksun gözyaşlarım
şimdilerde. Onlar da sana ait. Ağladığımda ben öksüz kalıyor yaşlarım
yanaklarımda, sensiz. Benim tüm duygularımın biricik sahibi sensin. Ruhumda
yarattığın dinginlik yokluğunda fırtınaya dönüştü yine.
Sen güldün, candı. Sen güldün,
meçhul… Sen güldün, cennet… Sen güldün,
umut… Sen güldün, sevgili, sen güldün Dileğim oldu.
Sana incinmiş duygular, sana
umutsuz umutlar, sana tükenmiş sabırlar, sana hiç bitmeyen isyanlar, sana
kalbimde yaza yaza bitiremediğim aşkım, sana baka baka bitiremediğim gözlerin,
sana simsiyah gecelerden daha siyah saçların üzerine yemin ederim ki seninim…
Sen güldün, ağladım, sen güldün,
ÖZLEDİM…
Yorumlar