Ana içeriğe atla

Dileğim...

Dileğim…

İncir karası kederlerin gölgesinde yitip giden yalnızlığım, bir gelen oldu biliyor musun senin gidişinle. Sıkıntı yığınlarının arasından doğan paslı güneşlerin müzmin kırılganlıkları sona erdi. Kekremsi duygusallığın yitik kalpsizliğinden kurtulalı nicedir mutluyum. Yitirdiğini sandığın anda çıkıp gelenin kıymeti biter mi? Belli ki almış güvercin gerdanında gönderdiğim selamları, belli ki konmuş penceresine azat ettiğim Kiraz kuşu. Çıktı geldi işte ansızın. Tam umutların pastan çürümeye başladığı anda çıktı geldi. Bir dilim kuru ekmeği, kimsesiz bir damla gözyaşını, bir türlü uslanmayan hüzünleri paylaşmaya geldi. 
Seni öyle bir seveceğim ki pislikten kararmış yürekler bile ağaracak sığınıp sevdama. “Şıp sevdiyim”, “ayran gönüllüyüm” ya iki kolum, iki ayağım olmasa da yine senin peşindeyim. 
Seni kalbimle gözlerim arasındaki o upuzun mesafede sevdim ben. Yokluğunda kalemimle, kağıdımla yaşattım seni. Bazen gözlerimden süzüldün yanağıma, bazen ufacık bir yelde aradım kokunu. Bazen yalnızlığım oldun, bazen minik bir baştankara…
Aşığım sana… Bir tek bakışın için, tek bir nefesin için aşığım sana. Kalbimin kadını, bana hediye ettiğin yeni yaşam için teşekkür ederim sana.


Dileğim, Tanrım sensiz bırakmasın gözlerimi. 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...