Ana içeriğe atla

Önemli...

Başlangıç...

Senin nasıl göründüğün değil benim seni nasıl gördüğüm önemli. Senin rengin değil benim seni hangi renk algıladığım önemli. Senin nasıl güldüğün değil benim sana nasıl ağladığım önemli. Senin nasıl hata yaptığın değil benim seni nasıl affettiğim önemli. Senin nasıl gittiğin değil benim sana nasıl geldiğim önemli. Senin nasıl beklediğin değil benim nasıl özlediğim önemli. Senin rüzgarların değil benim yılgın fırtınalarım önemli. Senin nasıl incindiğin değil benim nasıl incittiğim önemli. Senin maviliğin değil benim yakıcı kızıllığım önemli. Senin cevapların değil benim cevapsız sorularım önemli. Senin açmazların değil benim çaresizliğim önemli. Senin korkuların değil benim yalnızlığım yakıcı. Senin düzlüklerin değil benim patikalarım önemli. Senin yankıların değil benim çığlıklarım önemli. Senin baharların değil benim kışlarım önemli. 
Sen hayal ettiğini değil seni bekleyen hayatı yaşayacaksın ya da sana hazırlananı. İşte tam da bunun için senin ne istediğin değil senin için ne istendiği önemli. 
Senin çaresizlik içinde kıvranman değil bu çaresizliğini yaratanların zafer çığlıkları önemli. 
Oysa sen yaşayacaksın göğsünün orta yerinde saplı bir gönül yarasıyla tüm hayatını. Hep arkana bakacaksın ben orada mıyım diye. Orada olmayacağım biliyorsun bunu. Yaran her sızladığında ettiğin intizarları hissedeceğim uzaklarda. Gözyaşların bulamayacak yolunu yanaklarından inerken onlarca çizgi arasında. 
O zaman senin pişmanlıkların değil benim uzakta oluşum önemli olacak. Sen kime, neye ait olduğunu bulmaya çalışırken, seni bu bilinmeze yollayanların mezarlarında açacak minik mor bir çiçek. Adı, "Beni unutma" Senin unutamamanın girdaplı yollarında süregiden yolculuğun hiç bitmeyecek. Kara kışların bitmeyecek, yaran kanayacak, kanayacak bitmeyecek. Sonra yine arkana bakacaksın ben orada mıyım diye. Orada olmayacağım biliyorsun. Artık yavaşca ışığı sönen gözlerin, son damlaları bırakacak yanaklarına. O an yıllarca yanında olan adamı değil beni düşüneceksin. Son kez sızlayacak yaran. Çünkü sen hayal ettiğin hayatı değil seni bekleyen hayatı yaşadın ve bitiriyorsun. 
Bense seni hep o halinle hatırlayacağım. Kapkara gözlerinin yaydığı ışığa pervane olduğum halinle. Anlatacağım çocuklarıma, tüm yaşamım boyunca yüreğimde asılı kalacak olan seni. Utanmayacağım, "çok sevmiştim" diyeceğim, mertçe. Anlatacağım onlara, "Görseydiniz onu, simsiyah bir güneşti. Saçları en karanlık gecelerden daha parlak, gözlerine feda etmiştim gençliğimi" 

Sürüyor...

Emin ol. Onlarca kez sildim tekrar yazdım. Olmayan kelimelerle yazılan olmayan cümleler... Olmayacak, beklenen bir sebebe yazılan, fersiz cümleler. Sabırsız ışıklar titreşirken ruhumda ne kadar mümkünsüz can vermek yeniden umuda. Acılar bile ölürken tek tek geri döner mi sanıyorsun sahipsiz aşklar? 
Yalnızlık biriktiriyorum sana. Hayat biriktirmek istemiştim oysa. Olmadı değil mi yine? 
Gönderdiğim kiraz kuşu kondu mu pencerene? Anlattı mı ahvali? Gördün mü gözlerindeki hüznü? Benim gözlerim onlar. Benim gözlerimdeki hüznü getirdi. Azad ettim onu. Kanatlarından öptüm son kez, yolladım sana. 
Sonu olmayan bir hikaye yazdık biz seninle. Çocuk kalplerimizde başlattığımız, yılların beslediği, kolladığı bir masal belki de. Her masal mutlu sonla bitmiyor değil mi?
Sana yazmak hiç bitmeyecek son bakışa kadar. Biliyorum, eminim kim olursa olsun aslında o hep sen olacaksın. 
"Ve sen yine gel" demiştim. Gelemeyeceksin biliyorsun, biliyorum. Gerçek, kalpler üstü duygularla yazılmış ama sonu gelmeyen bir hikayemiz var.
Bir kez, son bir kez daha başımı koyabilsem dizlerine son bir kez. Ellerin saçlarımda. Sonra hayatımın en sarhoş edici uykusuna dalsam birkaç dakikalığına bile olsa. 
Tek üzüntüm, senin nasıl mutlu olacağını senden daha iyi bilen insanlarla kıyasıya, nefessiz çevrili olman. Çaresiz boyun eğeceksin hırçın, sevgisiz, nefret dolu sahte bilgelere biliyorum. 
Kalbimin kadını, maziden alıp getirdiğim seni şimdi geleceğe emanet ediyorum. Belki bir gün sen prangalarından, ben sinsi kimsesizliğimden kurtulduğumda görüşürüz, gözlerimizde taze ışıklarla. 

Son...

Karıştığında sonsuzluğa küçük bir mor çiçek açacak toprağında, adı " Beni Unutma" 
İşte tam da böyle olmasın, sen hayal ettiğini yaşa diye, senin ne istediğin önemli başkalarının nefreti değil. 
Üzdüm seni belki. İnan yazarken tükendim ben de. İncitti. 
Senin için bir dileğim var; yedi rengin solmasın. Onlarca yılların heder olmasın. Bir ömrüm daha olsaydı yemin ederim, seninle başlayıp öylece bitmesi için merdiven dayardım gökyüzüne yakarmak için tanrıya. 
Senin çaresizliğine emanet ederken sevgimi, iyi bak minik mor çiçeğime. Adı, "Beni Unutma"...

Özgür...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anneanneme...

Sımsıkı sarılmıştın bana, sımsıcak, "oğlum dikkat kendine oralarda" diyerek. Son vedaydı, son sarılma, yanaklardan süzülen son damlalar. Bakamadım yeniden arabamın aynasından ayrılırken yanından. Biliyordum ki umutsuz gözyaşları ıslatıyordu yorgun, bitkin gözlerini . "Kurtul o makinelerle dolu hastane odasından" demiştim sana. Kurtuldun mu bitanem? Minicik bedeninin çektiği acılar bitti mi? Alnın akça pakça, yüreğinde kapanmamış hiçbir hesap kalmaksızın süzüldün gittin sana can verenin, seni anne, seni anneannem yapanın yanına.  Biliyorum orada da sevecekler seni. Sımsıcak kalbinle kavrayacaksın başka kalpleri. Söz verdi melekler, hiç bırakmayacaklar ellerini. Sonra içindeki genç kadın özgür artık alabildiğince. Mutlu olacaksın biliyorum bunu tüm kalbimle.  Kimsesiz günlerinin beş çocuklu annesiydin. Ne kadar yorgun bir o kadar güçlü kadındın sen. Bir son sihir istemiştim, beklemiştim senden. Olmadı, gösteremedin bitanem, tontonum. Anneannem olduğun için, o çelikten

Bu mektup sana...

Kömür karası gözlerinin arasına sıkışıp kalmış gönlümü kurtarmak mümkün mü? Yüreğine çekildin, sımsıkı kapalı kapılar. Bir ışık bekliyorum bilesin. O sımsıkı kapalı kapının ardından sızacak minicik bir ışığı bekliyorum. Gülerken ağlıyorsun farketmedim mi sanıyorsun? Hissetmek o kadar zahmetsizce, zorlanmadan kalbindeki isyanı, ne kolay biliyor musun? Mutluluk çiçekleri açmıyor artık senin topraklarında. Kendini mahkum ettiğin çıkmazdan kurtulman bu kadar zor mu? Duygularına vurduğun prangaları sök at ne olursun. Sen mutlu ol yeter ki varsın yansın dünya. Hayatın seni kavramasını daha ne kadar engelleyebilirsin söyle bana? Kavradı yaşam belki de seni gönlünün en gizli, hisli yerlerinde, bunu kabul etmek istemiyorsun. Neden bir ses çıkmıyor, neden kapılar kapalı sımsıkı? Anlıyorum seni, silmek zor gönülde yıllardır birikmiş, kederin eşlik ettiği yalnızlığı. İçten içe açılmış, hiç kabuk bağlamamış, derin yaraların izlerini yok etmek zor. Kaldır başını artık kubbelerin arasından, yüreklice

Başlıksız...

Varsıl sevdaların bitmez sanıldığı, keşmekeşlerin sinsiliğinden uzakta bahtiyar hayatların yakınında bir umut... Çürümüş yelkovan ile akrepten medet uman, paslanmış hislerin esaretinden azat olmak. Ciğersiz, kalıpsız sevdaların azap dolu serzenişlerini görmemezlikten gelmek. ---o--- Işığı görmek belki de her hüznün ardında... Hangi ayrılık, hangi kopuş bu kadar yaralar? Hangi gidiş bu kadar acımasız, bu kadar yalan? Hangi veda bu kadar umursamaz, bu kadar gamsız? Kalben çöküş, inciniş...