Hatalardan yola çıkılarak ulaşılan doğruların daha değerli olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki günümüzde insanlara bakış açıları kazandıracak görüşler ileri süren adına ''aydın'' denilen kişilerin yeraltına saklandığı tespitinde aynı fikirdeysek. Ülkem için söylüyorum; bahsi geçen kişilerin, ''aydın'' olmanın gerektirdiği niteliklerin başında gelen ''özgür olma ve özgür kalabilme'' pratiklerini yitirdiklerinden bu yana yeni kazandıkları sürünün parçası olma durumunu doyasıya yaşıyorlar.
Bu eleştirinin ardından gelelim asıl üzerinde yazmak istediğim konuya. ''Tamamı etten ve kemikten hasıl olan insanları birbirinden ayıran şey nedir?'' sorusunun cevabı önemli bence. Ben bunların, ''onur'', ''şeref'', ''namus'', ''duruş-omurga'', ''dürüstlük'' benzeri elle tutulamayan, gözle görülemeyen meziyetler olduğuna inanıyorum.
Ülkemde insanlar onurlarını korkuya peşkeş çekmeye başladığından bu yana çok zor rastlanır oldu bir önceki cümlede saydıklarıma. İşte öylesine yakıcı bir süreçtir ki o gider bu gider, kalırsın etinle kemiğinle başbaşa.
Zihniyette ve mental yapıda geri kalmış ülkelerde sıkça rastladığımız insanın adına, doğduğu yere, kaşına, gözüne göre sınıflandırma işlevi de işte sözünü ettiğimiz meziyetlerin yokluğunda zirve yapar.
Kaşa, göze göre yapılan bu sınıflandırma çalışmasında ne aslanlar sıçanlara boğduruluyor bir bilseniz. Sözünü ettiğimiz meziyetlerin yokluğunda atbaşı giden adam kayırma, torpil falan sonra sonra gündelik, sıradan işler haline gelmeye başlıyor. Sonra ne oluyor? Sonra sırf, ''kaşı, gözü güzel'' diye elin garibanını getirip bir yerin başına oturtup ondan kıyasıya kan içmeye çalışan bir vampir yaratıyorsunuz.
Toplumlarda bu kadar vampir olmasına şaşmamak lazım, kendini emdirmeye meraklı bu kadar meziyetsiz varken.
Yorumlar